sırada birinin kendisine seslendiğini duymuş. Durup arkasına bakmış. Bir
adam cebinden bir mektup çıkararak Nasrettin Hoca’ya göstermiş:
-Hocam, ben aylardır başka ülkede yaşayan bir yakınımdan
mektup bekliyordum. Gözlerim yollardaydı. Bugün beklediğim mektup
geldi.
-İyi ya, gözün aydın, demiş Nasrettin Hoca.
-Ama benim okuma yazmam yok, demiş adam. Mektubu
okuyamadım.
Nasrettin Hoca:
-Komşularından hiç okuma yazma bilen yok mu, onlara okutsaydın,
diye sormuş.
Adam üzgün bir sesle cevap vermiş:
-Olmaz olur mu Hocam, elbette okuma yazma bilen komşum
var. Ama bu mektubu okuyamıyor.
Nasrettin Hoca, Allah Allah diyerek başını kaşımış.
Adam anlatmaya devam etmiş:
-Üç gündür çalmadığım kapı kalmadı,
en sonunda “Okusa okusa bu mektubu
Nasrettin Hoca okur.” dediler. Ben
de seni aramaya başladım. Önce
evine gittim. Hanımın tarlada
olduğunu söyledi. Tarlaya
gidiyordum ki seni gördüm.
Nasrettin Hoca, insanlara yardım etmeyi severmiş. Adamın
uzattığı mektubu almış. Fakat eline alır almaz bu mektubun yabancı bir
dille yazıldığını görmüş. İnsanların mektubu bu yüzden okuyamadıklarını
anlamış. Ne yazık ki kendisi de bu dili bilmiyormuş. Adama bunu
nasıl söyleyeceğini düşünmeye başlamış. Adam Nasrettin Hoca’nın
bu sıkıntısından habersiz:
-Hocam sen bilgilisin, kültürlüsün. Bunca yolu senin için geldim.
Haydi oku şu mektubu da beni sevindir, demiş.
Nasrettin Hoca bir süre mektuba baktıktan sonra üzgün bir
sesle:
-Ben bu mektubu okuyamam, demiş. Çünkü bu mektup yabancı
bir dille yazılmış. Sen bu dili bilen birini bulmalısın.
Günlerdir mektubu okuyacak birini arayan adam, Nasrettin
Hoca’nın söylediklerine çok sinirlenmiş:
-O kadar yolu bunun için mi geldim yani, demiş. Mektubu
Hoca’nın elinden almış. Nasrettin Hoca’ya:
-Sen nasıl Hocasın? Bir mektubu bile okuyamıyorsun! Başındaki
kavuktan utan,diye çıkışmış.
Nasrettin Hoca adamın anlayışsızlığına
kızmış. Başındaki kavuğu çıkarıp adama
uzatmış:
-Marifet kavuktaysa al sen oku, demiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder